19 Mayıs 2010 Çarşamba

DER NA’T-I NEBİ ALEYHİSSELAM



SU KASİDESİ

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denlû dutuşan odlare kılmaz çâre su

Ey gözlerim! Gözyaşlarından oluşan suyu gönlümdeki ateşlere serpme! Zira bu kadar fazla tutuşmuş ateşin (aşk ateşinin) söndürülmesi için su çare değildir.

Ab-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su

Şu dönüp duran gök kubbe, su renginde midir, yoksa gözümden akan yaşlar dönen gök kubbeyi mi çepeçevre kuşatmıştır, karar veremiyorum, bu oyunu, bu hileyi bir türlü anlayamadım.

Zevk-i tîğınden aceb yoh olsa gönlüm çak çak
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâre su

Kılıcının zevkiyle gönlümde yarıklar oluşsa bile bunda şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü su, suyun geçip gittiği duvarda (yerde) yarıklar bırakır.

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözün
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su
Nasıl ki yaralı bir gönül, okun (mızrağın) ucundaki sivri demirden (temrenden) sebebini bilmediği bir korku ile söz ederse, kendisinde sevgilisine vermek için su bulunan kimse de bu sudan yedekte bir miktar bırakarak içer. (veya bedeninde yara bulunan kimse de suyu, azar azar, tedbirli bir şekilde içer.)

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gülzâre su

Bahçıvan, gül bahçesini suya versin (elinden çıkarsın, ortadan kaldırsın) , güzel güller yetiştireceğim diye boşuna yorulmasın. Zira binlerce gül bahçesini sulasa, yine de sevgilinin yüzü kadar güzel bir gül açılması mümkün değildir.

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattına
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kare su
Hiç bir yazar, hiç bir katip, yazısını ne kadar inceltmeye (toz gibi incelterek güzelleştirmeye) çalışırsa çalışsın, ucu sivriltilmiş kalem gibi aşağıya bakmaktan gözlerine kara su inip gözleri kör olsa bile, yine de yazısını sevgilinin sanatkarane işlenmiş yüz hatlarına benzetemez.

Ârızın yâdıyla nem-nâk olsa müjgânım n'ola
Zâyi’ olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su

Sevgilinin yanağını anmakla (hatırlamakla) kirpiklerim ıslanırsa ıslansın. Çünkü gül açılmasını sağlamak, güle kavuşmak arzusuyla dikene su vermek, gül fidanını sulamak boşuna harcanmış bir emek değildir.

Gam günü itme dil-i bîmârdan tîğın dirîğ
Hayrdır virmek karanû gicede bîmâre su
Elemlerimin çoğaldığı günlerde (veya ölümün yaklaştığı gün) , kılıca benzeyen bakışlarını hasta gönlümden esirgeme (uzak tutma) ki karanlık gecelerde ziyaret ederek hastaya su vermek hayırlı bir davranıştır.

İste peykânın gönül hicrinde şevkum sâkin it
Susuzem bir kez bu sahrâda menüm-çün are su
Ey gönlüm, ayrılık acısıyla yandığın zamanlarda, sevgilinin ok (mızrak) ucundaki sivri demire (temrene) benzeyen kirpiklerini iste de şiddetli arzularla sarsılan kalbimi sakinleştir.

Men lebün müştâkıyem zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâre su


Ben sevgilinin dudağına duyduğum arzuyla yanıyorum. Oysa dünyadan kopup kendisini ibadete vermiş olan zahitler kevseri (cenneti, cennetteki ırmakları ve cennet nimetlerini) istiyorlar. Bunu doğal karşılamak gerekir, çünkü sarhoş içki içmekten hoşlanır, ayık kimse de su içmekten.

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâre su

Su, hiç durmadan dinlenmeden sevgilinin yaşadığı semt bahçelerinden geçmek için uğraşıp duruyor. Galiba benim gibi o da hoş salınışlı selviye aşık oldu.

Su yolun ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahî ol kûya koyman vare su


Öyleyse suyun sevgilinin yaşadığı semte ulaşmasını engellemek için topraktan bir bent olup onun yolunu kesmem gerekiyor. Ey dostlarım, ey insanlar, su benim rakibimdir, hasmımdır, ben (öldükten sonra) toprak olup bent haline gelinceye kadar suyun sevgilinin semtine ulaşmasını engelleyin.

Dest-bûsû ârzûsuyla ger ölsem dûstlar
Kûze eylen toprağım sunun anunla yâre su

Ey dostlarım! En büyük tutkum sevgilinin elini eteğini öpmek, onun yüce makamına erişebilmektir. Eğer bu arzuma ulaşamadan ölürsem, toprak olacak bedenimden bir kase, bir tesdi yapıp bu kase ile ona su sunun da hiç olmazsa öldükten sonra bu arzuma kavuşayım.

Serv ser-keşlik kılar kumru niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvare su

Selvi, kumrunun bütün yalvarıp yakarmalarına karşın, konması için dallarını eğmez, dikbaşlılık yapar. Öyleyse suya söyleyelim de servinin eteklerinden tutsun, ayaklarına kapansın, kumru adına ona yalvarıp gönlünü etsin.

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağunun mizâcına gire kurtare su


Gül ağacı, bir hile ile bülbülün kanını içmek ister. Öyleyse su, gül budağının, gül ağacınındaki dikenin içine girsin, onun yaratılışına uygun hale gelsin de bülbülü kurtarsın.

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-i ahmed-i muhtâr'e su


Herşeyi sudan yaratan yüce yaratıcı, Peygamber Efendimizin tertemiz yaratılışı, temiz ahlakıyla bu alemde yaşayanları aydınlatınca; Ahmed-i Muhtar’ın yoluna (seçkin ve övülmüş peygamberimize) öncelikle su tabi olmuş, O’nun huy ve hareketlerini örnek alarak O’na benzemeye çalışmıştır.

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-yı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mu'cizâtı âteş-i eşrâre su

O (Peygamber Efendimiz) , insanlığın efendisi, bünyesinde seçilmiş saf inciler bulunan uçsuz bucaksız bir denizdir ki daha doğarken gösterdiği mucizelerle kötülük sembolü haline gelmiş ulusların yaktığı ateşe su serpmiş ve (mecusilerin) yüzyıllardır yanan şer ateşini söndürmüştür.

Kılmağ içün tâze gül-zâr-ı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâre su


Peygamberliğe ilişkin gül bahçesinin aydınlığını, parlaklığını, saflığını yenilemek için, dikenlerle ve taşlarla doldurulmuş, viraneye dönmüş bahçede mucizevi bir biçimde su ortaya çıkardı (bu bahçeyi yeniden güllerle donattı) .

Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffâre su
Yaşadığımız bu alemde O’nun mucizeleri sonsuz bir denizdir ki bu mucize denizinden ateşe tapan inkarcılara ait binlerce ateş evine su ulaştı ve küfür ateşini söndürdü.

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet güni ensâr'e su

O şiddetli sıcağın yaktığı, insanların susuz kaldığı günde, yardımcıları olan arkadaşlarına parmaklarından su akıtarak susuzluklarını giderdiği olayı (Tebük Savaşındaki olayı) kim dinlese hayret ve şaşkınlıktan parmağını dişler.

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su

Peygamber Efendimizin dostu yılan zehri içse ölümsüzlük suyu haline gelir. Onun düşmanları su bile içse bu su yılan zehrine dönüşür.

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâre su


Abdest almak için gül yanağına eliyle su vurduğunda, bu suyun her damlasından dalga dalga kabaran binlerce rahmet denizi meydana gelmiştir.

Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su


Su, O sevgilinin ayağını bastığı toprağa, ayağının tozuna ulaşmak için hiç durmaksızın ve ara vermeksizin nice ömürler boyunca başını taştan taşa vurarak başıboş bir şekilde gezip durur.

Zerre zerre hâk-i der-gâhına ister sala nûr
Dönmez ol der-gâhdan ger olsa pâre pâre su


Su, O sevgilinin, O peygamberin yüce makamının kapısının toprağına zerre zerre aydınlık salmak ister. Ve o, parça parça olsa da bu mübarek makamın kapısından ayrılmaz.

Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâre su

İçki içip sarhoş olanların sarhoşluktan kurtulmak için su içmesi gibi, günahkarlar grubu da, yanılarak çokça hata işleyen insanlar da, Peygamber Efendimiz için yazılmış övgü şiirlerini zikredercesine sürekli okumayı günahlarının bağışlanması için çare olarak görürler.

Yâ habîba'llâh yâ hayre'l-beşer müştâkınam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâre su


Ey Allah’ın sevgilisi, ey insanların en hayırlısı! Nasıl ki sevgilinin dudağını arzulayıp bu arzuyla yananlar (ya da dudakları susuzluktan yananlar) sürekli bir şekilde su içmek isterse, ben de tutkuyla seni, senin dostluğunu istiyorum.

Sensin ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i mi'râc'da
Şeb-nem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâre su


Sen uçsuz bucaksız bir keramet denizisin. Öyle ki miraç gecesinde, akarsuya benzeyen bereketinden saçılan çiy taneleri, ister yerinde sabit olsun, isterse gezgin olsun, bütün yıldızlara suyu ulaştırmıştır.

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mi'mâre su


Mübarek kabrini, yattığın mübarek yeri yenilemek isteyen mimara su gerektiğinde, güneşin çeşmesinden hiç durmaksızın akarsu gibi bereketli, berrak, tatlı, hafif, soğuk su iner.

Bîm-i dûzah nâr-ı gâm salmış dil-i sûzânıma
Var ümîdim ebr-i ihsânun sepe ol nâre su


Cehennem korkusu, cehennemin tehlikeleri, yakıcı ateşlerle dolu gönlüme yeni gam ateşleri gönderir. Fakat senin bağışlayıcı, cömert, karşılıksız iyilik yapan bulutlarının o ateşe su serpeceğine ilişkin ümüdim devam ediyor.

Yümn-i na'tünden güher olmış fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü-i şeh-vâre su


Nisan bulutundan dökülen yağmur damlasının en iri, en kıymetli inciye dönüşmesi gibi, bu na’tın Peygamber Efendimiz için yazılmış olması bereketiyle de Fuzuli’nin sözleri, birer mücevhere dönüşmüştür.

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden dökende dîde-i bîdâre su


Kıyametten sonra bütün insanların ve hayvanların yeniden diriltilip toplandığı mahşer gününde gaflet (vurdumduymazlık, ahiretten endişe duymama) uykusundan uyandığımda, seni görebilme tutkusuyla dolu gözlerimden hasret gözyaşları döküldüğünde;

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşme-i vaslun vire men teşne-i dîdâre su

Umduğum, mahşer gününde senden, senin dostluğundan, senin şefaatinden yoksun bırakılmamamdır. Umuyurum ki o sıcak, o yakıcı, o gölgenin bulunmadığı günde, vuslat pınarın (gözlerinin bakışı) , senin bakışlarının dokunması arzusuyla yanan yüzüme su verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder